11 Ocak 2015 Pazar

Baobab Ağacı

Bu ağaç gittikçe daha çok tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.
Baobab (Adansonia), ebegümecigiller (Malvaceae) familyasının Adansonia cinsinden Afrika ve Asya’nın tropikal bölgelerinde yetişen, yapraklarını döken ağaç türlerinin ortak adı.
Boyları 18 m’yi bulabilir. Gövde çevresi 30 m’yi, çapı 9 m’yi bulur. Bu yumuşak ve süngerimsi dev gövde, bir su deposu görevi yapar ve oran olarak yapraklar ile dallara göre çok büyük olduğu izlemini verir. Ağaç, dalların uçlarını aşağıya doğru sarkmasıyla bir kubbe biçimini alır.
Kabuğundan ve yapraklarından “adasonina” adı verilen ateş düşürücü madde elde edilen baobabın odunundan kâğıt yapılır. Portakal büyüklüğünde, yumurta biçiminde olan meyvesinin ekşi etli bölümü, şeker ekilerek yenir.

Maymun Çıkmazı Ağacı

Şili de yetişen bu ağaç bir fosil kadar yaşlıdır. Ancak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan ağaçlardan birisidir.
Şili arokaryası (Araucaria araucana), arokaryagiller (Araucariaceae) familyasından bir ağaç türü.
Bugünkü arokarya ağacının akrabası olan bulunmuş fosiller 50 milyon yaşındadır. Dolayısıyla dünyanın en eski ağaç familyalarından birinin üyesidir. Şili arokaryası Avrupa’da, biyolog ve tıp adamı Archibal Menzies sayesinde ilk kez 1795 yılında tanındı. Halk arasında daha çok, ingilizce bir tabir olan Monkey puzzle tree (Maymun çıkmazı ağacı) olarak anılır. Bu isim, 1800 yıllarında bir İngilizin “bu ağaç, çıkmaya çalışan maymun için bulmaca gibi karışık” yorumundan kaynaklanmıştır. Alternatif olarak bölgenin yerlileri olan Mapucheler, kendi dillerinde Pehuen ismini kabul etmişlerdir.
Şili arokaryaları, yumurta şeklinden koni şekline kadar çeşitli formlarda taç oluştururlar. Bütün kolları gevşektir. Yaklaşık 100 yıl sonra aşağıdaki dallarını atar ve gövde alttan görülür vaziyete gelir. Yaşlı ağaçların sadece en üst kısmında dalları kalır. Bu durumda gövde düz ve silindir formundadır. Gövdenin bu düzgünlüğü ve uzunluğu yüzünden kereste olarak faydalanmak amacıyla kesilir. Bu kesimler artık Şili’de tehdit boyutlarındadır. Günümüzde ender bir ağaçtürü olarak kırmızı listede bulunan arokaryanın uluslararası ticareti yasaktır.
Koyu gri kabuğu, ağacı lavlardan ve volkanik patlamaların getirdiği zararlardan korur. Ayrıca, derinlere inen çok sayıda kök oluşturur.
Arokarya, çok fazla sert ve pul görünümlü yapraklarla bezelidir. Yapraklar 3-4 cm uzunlukta ve genişlikte üçgen şeklindedir, keskindir ve uç noktalarında sivri kahverengi dikenle sona ererler. Yaprak kenarları sarıya çalar. Yapraklar dallarda spiral oluşturacak şekilde dağılır.
Şili arokaryası çok yavaş büyür. Yıllık büyüme ender olarak 30 cm.den fazla olur. Çok ileri yaşlara kadar yaşarlar, 1300 hatta 2000 yıllık örneklere bile rastlanmıştır. Ancak kereste olarak genelde 500 yıllık yaşlı ağaçlar kullanılmıştır.
Arokarya ağacının anavatanı And Dağları’nın Şili ve Arjantin’deki kesimleridir. Yüksekliği 50 m.yi bulur. Avrupa kıtasında ise kuzeybatı kesimlerinin ılıman çevrelerinde bulunur ve bunların yüksekliği de 30 m.yi bulabilr. Bununla birlikte İngiltere ve Avrupa’nın diğer ılıman bölgelerinde arokaryalar egzotik görünümlerinden ötürü park ve bahçelere dikilerek yetiştirilir. Dünyanın diğer iklimi uygun bölgelerinde de durum aynıdır.


Canavar Ağacı (Juhyo)

Oldukça garip bir şekle sahip olan bu ağaçlar, Juhyo (canavar ağaçlar) adıyla anılmaktadır ve Zao dağlarında bulunmaktadırlar.Bu olağan üstü ağaçlar, kışın çetin şartlarını altında vahşi doğada, karanlıkta beklemektedirler. Bu ağaçlar, Japon kar kadını ruhu Yuki Onna'nın nesli olarak görülmektedirler. Bu ağaçlar, Juhyo ya da canavar ağaçlar olarak anılmaktadırlar. Her kış mevsimi geldiğinde, Yagamata bölgesinde bulunan Zao dağının tüm ağaçları, insanı şaşkınlıktan donduracak kadar farklı olan bir dönüşüm geçirirler. Bu olağan üstü ağaçlar, oldukça zarif görünümlü kozalaklı ağaçlardan, iri yarı canavara benzeyen kar ve buz kütleleri haline dönüşürler.Bu ilginç ağaçları, garip görünümlü canavarlar haline dönüştüren şey, dayanılmaz bir şekilde soğuk olan Sibirya rüzgarlarının kar ve buz ile karıştırılması ile elde edilen, bir kış kokteylidir. Bu kar ve buz kokteyli, bu zarif kozalaklı ağaçları o kadar bütün bir şekilde kaplar ki, sıklıkla genelde de harika görünümlü olan bu ağaçlar, garip şekillere bürünmüş ve dönüşüm geçirmiş, yapısal bozuklukları olan canavarlar gibi görünmeye başlarlar. Bu ağaçları geçirdikleri bu dönüşümden sonra tanımak, neredeyse imkansıza yakın bir hale gelmektedir.Japonlara göre, Japonya'da bulunan ağaçların genelde spiritüel bir doğaları vardır. Birçok Shinto tapınaklarında, kami ya da bu tarzda bir ruha sahip oldukları söylenir. Bu ruh çeşitlerinden birisi, kodama ruhudur ve bu ruha sahip olan ağaçları kesmenin, kesinlikle kötü şans getireceğine inanılır. Bundan dolayı bu ağaçlar, kutsanmış bir iple işaretlenirler. Japonya'da bulun bir sürü ruhun olduğu gibi, bu ruhlarda iyi huylu, tehlikeli ya da nötr olabilirler.Kırsal kesimlerde, eğer ağaçlar 1.000 yıllık bir yaşam süresine kavuşabilirlerse, geceleri bu ağaçların canlanacağına ve çok tehlikeli olabileceklerine inanılır. Geceleyin ağaç kesmeye giden ormancıların, bu tehlikeli ve korkunç yaratıklara, oldukça dikkat etmeleri ve onları rahatsız etmemeleri öğütlenir.Juhyo ağaçları, Yagamata bölgesinin kuzey kısımlarında bulunan, Zao dağının tepelerinde bulunmaktadır. Zao dağı da, birçok diğer dağın olduğu gibi, aslında volkanik bir dağdır ve günümüzde, hala aktif durumdadır. Juhyo ağaçları, Yagamata istasyonundan kalkan otobüslerle rahatça ulaşabileceğiniz, Zao Onsen'de oldukça rahat bir şekilde görülebilmektedir. Zao Ropeway'den bir teleferiğe binerek, yolun yarısı olan Sanroku Line bölgesine ulaşabiliyorsunuz. Bu hattı takip ettiğinizde ise, Juhyo ağaçlarının bulunduğu alan olan Juhyo-kogen (Canavar ağaçları yaylası)'na ulaşıyorsunuz. Juhyo ağaçları, o yılki hava koşullarına bağlı olarak, ocak ayının ortalarından Mart ayının ortalarına kadar, bu karla ve buzla kaplı biçimlerine koruyabilmektedirler.

Bois Dentelle Ağacı

Bu güzel ve şirin ağaç çok az sayıda vardır. Dünyada bu ağaçtan sadece iki tane kalmıştır.Yüksek zirvelerde yetişen bir ağaç türüdür. Ağaç olarak görünse de bahar zamanı yaprakları arasından muhteşem çiçekler açmaktadır. Dantele benzeyen çiçekler arasından püsküllü tomurcuklar çıkarmaktadır. Meyveleri turşu yapımında kullanılmaktadır. Bu türün hiçbir ticari geliri olmadığı için kimseler yetiştirme ihtiyacı duymayıp neslinin tükenmesine sebep olmuşlardır. Hindistan hükümeti sivil toplum kuruluşları bütün çabaları ile koruma altına almış ve neslinin tükenmemesi için uğraşlar vermektedirler. Umarız bu bitki türüde yok olmaz. Dünya üzerinde sadece bir kaç tane kaldıkları söylenmektedir.


Likya Orkidesi (Ophrys Iycia)

Akdeniz Bölgesi’nin Amanos Dağları, Mersin ve Gülnar bölgelerinde yetişen orkidelerin nesli tehlike altında. Dünya genelinde sadece bu çevrede yetişen bitki, salep yapımında kullanmak için doğadan toplanıyor. Bugün sadece 200 tane kalan orkideler, Doğa Derneği’nin başlattığı proje sayesinde koruma altına alınmış durumda.














Venüs Sinekkapanı

Bu bitki et yemesiyle ünlüdür. Karıncalar ve sinekler bu bitkinin kapanına sıkışırlar. Ama bu ilginç bitkinin de nesli tükenmek üzere.
Sinekkapan bitkisi (Dionaea muscipula), “Venüs Sinek Kapanı” adıyla da anılan, ABD’nin güneydoğusundaki turbalıklarda yetişen böcekçil bitkidir.Sinekkapanın rozet biçiminde yayılmış 4 ile 8 yaprağı ve şemsiyemsi beyaz çiçeklerle son bulan bir sapı vardır. Her yaprağın ayası uca doğru ip gibi uzar; bunun iki yanında bir menteşenin iki kanadı gibi bakışımlı ve yassı iki lop bulunur. Lopların kenarları kıllarla çevrilidir. Üst yüzlerinin ortasına doğru en küçük temasa bile duyarlı, üç sert kıl bulunur; bir böcek bu kıllardan birine bir kez dokunursa kapan kapanmaz. Bir kıla dokunduktan sonra baska bir kıla, veya 20 saniye içinde tekrar aynı kıla dokunursa kapan menteşemsi iki kanadı harekete geçerek üst üste gelir ve kenardaki kıllar birbirine girerek hayvanı içeriye hapseder. Bunun amacı yanlıs alarmları önlemektir. Tuzagin disleri aralık kalacak sekilde kapanır. Büyük böceklerin kaçısı engellenirken, küçüklerin kaçmasına izin verilir. Bu aslında bitkinin yararınadır çünkü bir kapan yalnızca 3 kez tuzak kurabilir ve bu yüzden büyük avlar beklemek daha mantıklıdır. Yaprağın üzerinde bulunan çok sayıda küçük salgı bezi, proteolitik, asitli bir özsu salgılar ve bu sıvı, böceği öldürerek yumuşak kısımlarını eritir, bitki bu erime ürününü soğurur ve tuzak birkac hafta sonra tekrar açılır. Kuruyan kapanların bitkiye zarar vermemesi icin kesilir. Her kapanın sadece bir kerelik ömrü yoktur. Yagmur suyundan etkilenmezler. Yanlışlıkla kapanan kapanlar yaklaşık yarım saatte açılır. Bitkinin üzerinde geliştiği turbalı toprakların azot eksikliğini gidermek üzere bu şekilde elde edilen azotlu besinleri kullandığı sanılmaktadır, ama bu kesin bir olgu değildir.

Rafflesia Çiçeği

Bu çiçek dünyanın en büyük çiçeklerinden birisidir. Kokusu hoş olmadığı için bu çiçeğe “et çiçeği” denir.
Rafflesia, dünyanın en büyük çiçeğine sahip bitki cinsi. 1818 yılında Joseph Arnold tarafından Endonezya Yağmur Ormanlarında bulunmuştur. Ömrü yalnızca 2 haftadır. Dünyada sadece Endonezya’nın Sumatra ve Borneo adaları ve Tayland’daki Khao Sok Milli Parkı’nda görülen Rafflesia , bir hafta içinde çiçek açıp ikinci haftada da ölüyor. Genişliği 1 metreye kadar büyüyebilen Rafflesia’nın ağırlığı ise 11 kilograma kadar ulaşabiliyor.


Titan Arum

Bu çiçek dünyanın en büyük çiçeği değildir ancak rafflesia gibi kötü kokar bu nedenle bu bitkiye “ceset çiçeği” denir.Kötü kokulu olması nedeniyle Leş çiçeği de denir.Boyunun 3 metreye çapınınsa 1 metrenin üzerine çıkabildiğini bilmeniz gerekiyor. Yani taşıması oldukça güç olacak. Ayrıca kokusununda leş gibi olduğu söyleniyor. O yüzden ceset çiçeğide deniyor. Endonezya’da Sumatra bölgesinde yağmur ormanlarında görülüyor.





Yarasa Çiçeği

Yarasa çiçeği çok ender rastlan güzel bir bitki türüdür.Dünyada bu çiçeğe rastlamak çok nadir görülen bir olaydır. Malezya da tropikal alanlarda yetişmektedir. Bu çiçek siyah ve beyaz renklerden meydana gelmektedir. Şekli yarasayı andırmaktadır ve sürekli sıcak yerde olması gereklidir. Bu bitkinin çiçek boyları 25-30 cm ve kendi uzunluğu ise 1 metreyi bulmaktadır. Nemli ortamları seven bir bitkidir. Çok nadir yetiştirilmekte olduğu için nesli tehlike altındadır.


Yeşim Bitkisi (Green Jade)

Bu da pek nadir rastlanan bir çiçek türüdür. Çiçeğin yaprakları mavi-yeşil renktedir ve ortası koyu mordur.
Yeşim bitkisi ya da ağacı (Crassula), Crassulaceae familyası içinde sınıflanan bir bitki cinsidir.
Dünyanın birçok yerinde doğal olarak bulunurlar, kültür varyeteleri özellikle Güney Afrika’da bulunurlar.
Bu bitkilerin yaprakları ya da gövdeleri çoğaltma amacıyla kullanılır. Kültüre edilmiş formlardan bazıları soğuğa daha dayanıklı olsalar da, çok büyük sıcaklık farklılıkları yeşilliklerini kaybetmelerine ve ölmelerine neden olur.






Yangtze(Çin) Nehir Yunusu

Aslında bu yunusu soyu kısmen tükenmiş hayvanlar arasında göstermek daha uygun olurdu.Çünkü 2006 ylında Yangtze Nehri'nde yapılan yunus araştırması sonucunda bir tane yunusla bile karşılaşılamamıştır.Erişkin Çin nehir yunuslarının boyu erkeklerde yaklaşık 2,3 metre, dişilerde yaklaşık 2,5 metre civarındadır.Ortalama yaşam süreleri 24 yıl civarı idi;ancak son 50 yılda bu rakam azalmaya bağlı olarak epey düştü.Çin'de kullanılan elektrik ile balık avlama tekniği bu balığı doğrudan etkileyerek neslinin tükenmesindeki en büyük rolü oynamıştır.

Solenodon Cubanus(böcek yiyen)

Bu sevimli böcek yiyenin de aslında cok ilginç bir hikayesi var.Soyu tükenmiş hayvanlar arasında gösterilen "böcek yiyen" 2003 yılında Küba'nın doğusunda bir çiftçi tarlasında bulunmuştur.20 yıldır ortalıkta görünmeyen bu hayvanın tekrar görünmesi sevindirici olarak düşünülebilir;ancak şimdilerde yaşam alanının sadece Küba adası ile kısıtlı olması düşündürücüdür.Karayip adalarında yaşayan Solenodon cubanus ,şeker kamışı ekimi için ormanların yok edilmesi ve adaya getirilen köpekler nedeni ile sayısı hızla azaldı ve sonunda yok oldu.


Slender Loris

Görenleri şirinliğiyle mest eden bu dünya tatlısıda ne yazık ki nesli tehlikeli hayvanlar arasında başı çekiyor.Yetişkin bir insan elinin baş parmağı büyüklüğünde ki bu şirin canlı vücuduna göre kocaman yuvarlak gözleri sayesinde karanlıkta çok iyi görüyor.Ama ne yazıkki tıpkı "böcek yiyen" gibi yok edilen ormanlarla birlikte kaybolma sürecine girmiş.Yaşam alanı sadece Sri Lanka adası olan bu hayvanın boyu ortalama 15 cm. ağırlığı ise 140-150 gr.


Pigme SU AYGIRI

1,5 ila 1,75 metre boyundaki ve 160 ila 270 kilo ağırlığındaki pigme su aygırı bugün sadece Batı Afrika’daki birkaç ülkede yaşıyor.Birbirinden ayrı alanlarda yaşayan 2 ila 3 bin örneği hala hayatta.Tam 200 günlük bir hamilelik döneminden sonra ancak 1 yavru dünyaya getirebilmesi belki de soylarının tehlike altında olmasının sebeplerinden biri.Fakat insanoğlunun müdahelesi çok daha büyük bi etken tabiki.




Çift Hörgüçlü Deve(Asya Devesi)

Sıfırın altında -30 –40 derece gibi sert soğuklara dayanabilen bu hayvanlar Doğu ve Orta Anadolu’nun bazı yerlerinde de yetiştirilir.Bilinen çöl develerin aksine daha sert iklim olan kuzey bölgelerinde yaşarlar.hörgüç yüksekliği yerden 2 metreyi bulabilmektedir.Yük taşımada kullanılan bu hayvanlar yaklaşık 200 kilo yük taşıyabilirler.Aynı zamanda tüyleri de dikkat çekicidir.